Yahudilerin Reddi

(33) Şu ana kadar Kurtarıcımızın Vücut Bulmasını inceledik ve bedeninin ölüm üzerinde galip gelerek dirildiğine ilişkin bariz deliller bulduk. Şimdi ise gelin [incelememizde] ilerleyelim ve Yahudiler ile Ulusların aynı husustaki imansızlıklarını ve gülünç eleştirilerini irdeleyelim. Görülen o ki, her iki tarafın itirazı aynı türdendir; yani çarmıh ve Kelâmın insan bedeni almasındaki uygunsuzluk veya aykırılık (öyle düşünüyorlar). Lakin bizler bu itirazları ele almakta tereddüt etmiyoruz, çünkü bizim delillerimiz son derece barizdir.

O halde öncelikle Yahudilerle başlayacağız. Onların imansızlığı kendi okudukları Kutsal Yazılar’da bile reddediliyor; çünkü başından sonuna dek vahiy edilmiş olan Kutsal Kitap tüm bu hakikatleri bariz bir biçimde yazılmış sözlerle bir bütün olarak öğretmektedir. Peygamberler, bakirenin olağanüstü bir biçimde çocuk doğuracağını bildirmişlerdi: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak; [İmmanuel] ‘Tanrı bizimle’ demektir.”1 Ve Yahudilerin şüphesiz güvendikleri yüce bir insan olan Musa da, bu husustaki hakikatin öneminin farkındadır. [Kendisi] şöyle demiştir: “Yakup soyundan bir yıldız çıkacak, İsrail’den bir önder yükselecek. Moavlıların alınlarını, Şetoğulları’nın başlarını ezecek.”2 Ve bir kez daha, “Ey Yakup soyu, çadırların, Ey İsrail, konutların ne güzel! Yayılıyorlar vadiler gibi, ırmak kıyısında bahçeler gibi, RAB’bin diktiği öd ağaçları gibi, su kıyısındaki sedir ağaçları gibi. Onun tohumundan bir adam ortaya çıkacak ve birçok insan üzerinde egemenlik sürecek.”3 Ve bir kez daha Yeşaya şöyle diyor, “Çocuk daha ’Anne, baba demesini öğrenmeden, Şam’ın serveti ve Samiriye’nin ganimeti Asur Kralı’na götürülecek.”4 Bu sözler, bir adamın ortaya çıkacağını önceden bildirmektedir. Kutsal Yazılar da daha sonra gelecek olanın her şeyin Rabbi olduğunu beyan ediyor. Şu sözler çok anlaşılırdır: “İşte RAB hızla yol alan buluta binmiş Mısır’a geliyor! Mısır putları O’nun önünde titriyor, Mısırlıların yüreği hopluyor.”5 Ve Baba O’nu daha sonra Mısır’dan geri çağırıyor; “Oğlumu Mısır’dan çağırdım.”6

(34) Dahası, Kutsal Yazılar O’nun ölümüyle ilgili de sessiz değildir. Aksine, son derece anlaşılır bir biçimde bu konuya değinmektedirler. Ölümünün nedeni de belirtilmiştir. Kutsal Yazılar, O’nun bu ölüme kendi uğruna değil, ancak herkese ölümsüzlük ve kurtuluş bahşetmek uğruna boyun eğdiğini ve aynı zamanda Yahudilerin O’na karşı besledikleri düşmanlığı ve onların elinden nasıl acı çektiğini açıklamaktadırlar. Şüphesiz Kutsal Yazılar’ı okuyan hiç kimse bu hakikatlerin yanlış olduğunu iddia ederek bahane uyduramaz! Mesela, [Kutsal Yazılar’da] şöyle bir bölüm vardır: “Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.”7 Kelâmın, beşeriyete olan sevgisi ne büyüktür! Çünkü O, bizim uğrumuza aşağılandı; öyle ki bizler onurlandırılalım. Sonra şöyle devam ediyor: “Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. O baskı görüp eziyet çektiyse de ağzını açmadı. Kesime götürülen kuzu gibi, kırkıcıların önünde sessizce duran koyun gibi açmadı ağzını.”8 Daha sonra ise Kutsal Yazılar, O’nun acılarına ve yalnızca sıradan bir insan olduğuna ilişkin şüpheyle düşünen insanların olacağını bilerek, O’nun gücüne ilişkin şunları yazıyor: “Onun kuşağından bunu düşünen oldu mu?” diye sorarak devam ediyor, “çünkü O’nun yaşamı dünyadan yücelecektir. Acımasızca yargılanıp ölüme götürüldü. Şiddete başvurmadığı, Ağzından hileli söz çıkmadığı halde, Ona kötülerin yanında bir mezar verildi, Ama öldüğünde zenginin yanındaydı… günleri uzayacak. RAB’bin istemi onun aracılığıyla gerçekleşecek.”9

(35) O’nun ölümüne ilişkin peygamberliği işittiniz ve şimdi belki de çarmıhla ilgili delilleri bilmek istiyorsunuzdur. Lakin bu konuda bile [Kutsal Yazılar] sessiz kalmamıştır. Tersine, kutsal yazarlar bu konuyu büyük bir açıklıkla beyan etmişlerdir. Öncelikle Musa bundan şöyle bahsetmektedir: “Yaşam önünde sallantıda olacak ve buna inanamayacaksın.”10 Ondan sonra peygamberler de şahitlik etmektedirler, “Kesime götürülen uysal bir kuzu gibiydim. Bana düzen kurduklarını anlamamıştım. Şöyle diyorlardı: Ağacı da meyvesini de yok edelim, Bir daha adı anılmasın diye Onu yaşayanlar diyarından kesip atalım.”11 Ve bir kez daha, “Ellerimi, ayaklarımı deliyorlar. Bütün kemiklerimi sayar oldum, gözlerini dikmiş, bana bakıyorlar. Giysilerimi aralarında paylaşıyor, elbisem için kura çekiyorlar.”12 Yani yukarı kaldırılarak ağaçta gerçekleşen bu ölüm, çarmıh üzerindeki ölümden başka bir şey olamaz; üstelik ellerin ve ayakların delindiği yegâne ölüm türüdür. Ayrıca, Kurtarıcı insanlar arasında yaşadığından dolayı, dünyanın her yerinde yaşayan tüm Uluslar Tanrı’yı tanımaya başladılar ve Kutsal Yazılar bundan da söz ediyor: “O gün İşay’ın kökü ortaya çıkacak, Halklara sancak olacak, Uluslar ona yönelecek.”13

Tüm bunlar olmuş olanlardan yalnızca birkaç tanesidir; ancak Kutsal Yazılar gerçekten de Yahudilerin imansızlığını çürütmektedir. Mesela, İlahi Yazılar hiç doğru adamlardan veya kutsal peygamberlerden ve iman atalarından herhangi birinin bedensel olarak bir bakireden doğacağını öngörmüş müdür? Habil Âdem’den, Hanok Yeret’ten, Nuh Lemek’ten, İbrahim Terah’tan, İshak İbrahim’den ve Yakup da İshak’tan doğmamış mıdır? Yahuda Yakup’un, Musa ve Harun da Amram’ın biricik [oğulları] değil midirler? Samuel Elkana’nın, Davut İşay’ın, Süleyman Davut’un, Hizkiya Ahaz’ın, Yoşiya Amon’un, Yeşaya Amos’un, Yeremya Hilkiya’nın ve Hezekiel Buzi’nin oğlu değil midir? Buradaki herkesin doğumunda babalarının payı olmamış mıdır? O halde, peygamberin işaret olarak gösterdiği ve yalnızca bakireden doğan kimdir? Bir kez daha soruyorum, bu insanlardan hangisinin doğumu dünyaya bir yıldız vasıtasıyla açıklanmıştır? Musa doğduğunda, ebeveynleri onu sakladılar. Davut, kendi mahallesinde bile bilinmiyordu; şöyle ki, güçlü Samuel bile onun varlığından habersiz bir halde İşay’ın başka bir oğlu olup olmadığını sordu. İbrahim yalnızca doğumundan sonra kendi komşuları tarafından yüce bir şahsiyet olarak tanındı. Fakat Mesih’te her şey farklıydı. O’nun doğumunun şahidi insan değil, semada parlayan yıldızdı.

(36) O halde bir kez daha [soruyorum:] Henüz anne ve baba dememişken, düşmanları üzerinde üstün gelen ve hüküm süren kral kimdir? Davut tahta geçtiğinde otuz yaşında değil miydi? Süleyman da genç yaşta değil miydi? Yoaş tahta yedi yaşındayken geçmedi mi? Yoşiya da ondan sonra neredeyse aynı yaşta –her ikisi de anne baba diyebilecek yaşta iken– tahta geçmedi mi? Peki, henüz doğmadan ve hükümranlık sürmeden önce düşmanlarını alt eden [kral] kimdir? Bu sorunun cevabını, yani böyle bir kralın İsrail veya Yahuda’da olup olmadığını, bu meseleyi araştıran Yahudiler versinler – tüm uluslar bu krala umutlarını ve esenliklerini emanet edecek ve ona düşmanlık beslemeyecekler! Yeruşalim var olduğu sürece aralarında devamlı bir savaş oldu ve hepsi İsrail’e karşı savaştılar. Asurlular İsrail’e baskı yaptılar, Mısırlılar İsrail’e zulmettiler, Babilliler İsrail’e saldırdılar ve kulağa çok tuhaf gelse de, komşuları Suriyeliler bile onlarla savaştılar. Davut Moav ile savaşıp Suriyelilere karşı zafer kazanmadı mı? Hizkiya da Sanherib’ten korkmadı mı? Amalekliler de Musa’ya karşı savaştıktan sonra, Amorlular ona karşı çıkmadılar mı? Eriha halkı Nun oğlu Yeşu’ya karşı gelmediler mi? Uluslar, İsrail’e her daim düşmanlık beslemediler mi? O halde ulusların kime umut bağlayacağı sorgulamaya değer. Birisinin olması şarttır, çünkü peygamber yalan söyleyemez. Peki, kutsal peygamberlerden veya erken dönem iman atalarından herhangi biri kurtuluş uğruna çarmıhta ölmüş müydü? Başkalarının şifa bulması uğruna bedenleri deşilmiş ve sonrasında ölmüşler miydi? Doğru bir adam veya bir kral geldiği zaman, Mısır’ın putları onun önünde yıkılıyor muydu? İbrahim oraya kesinlikle gitti, ancak putperestlik hiç değişmedi. Musa orada doğdu, fakat yanlış ibadet değişmez olarak kaldı.

(37) Bunun haricinde, Kutsal Yazılar herhangi bir adamın elleri ayakları deşilmiş bir biçimde ağaca asıldığından ve böylelikle herkesin kurtuluşu için mükemmel kılınan kurbandan bahsediyor mu? [Bu kişi] İbrahim olamaz, çünkü o tıpkı İshak ve Yakup gibi yatağında öldü. Musa ve Harun dağda, Davut ise kendi evinde, eceliyle öldü. Şüphesiz Saul tarafından aranıyordu, lakin zarar görmeden kurtuldu. Yeşaya, testereyle biçildi ama ağaca asılmış değildi. Yeremya aşağılandı, ancak mahkûm edilerek ölmedi. Hezekiel acı çekti, fakat bunu halkının yerine yapmadı ve başlarına gelecek olanı simgeledi. Üstelik tüm bu adamlar acı çekerken, tıpkı diğerleri gibi sıradan insanlardı; fakat Kutsal Yazılar’ın acı çekeceğini beyan ettiği kişi, sıradan bir insan değil, Yaşamın ta kendisiydi; buna rağmen insan tabiatımızı paylaşmıştı. “Yaşam önünde sallantıda olacak” ve “O’nun hangi soydan geleceğini kim bildirecek?” demişlerdi. Tüm kutsalların soy ağaçlarını başından itibaren sıralayabilir ve her birinin hangi soydan geldiğini görebiliriz. Lakin Yaşamın ta kendisi olan İlahi Kelâmın soyağacını bilemeyiz. Bu durumda, Kutsal Yazılar’ın bu şekilde bahsettiği Kişi kimdir? Peygamberlerin bile yüce işler yapacağını önceden bildirdikleri Kişi kimdir? Kutsal Yazılar’da Rabbimiz İsa Mesih’ten başka, herkesin Kurtarıcısı ve Tanrı’nın Kelâmı yoktur. Bakireden doğan ve yeryüzünde insan bedeni alan O’dur; fani bir babaya sahip olmadığı ancak yalnızca bakireden doğduğu için yeryüzünde soyağacı belirlenemeyen tek Kişi O’dur. Davut’un ve Musa’nın ve diğer tüm iman atalarının babalarına ait soyağaçlarını bilebiliriz. Kurtarıcımız hakkında ise bu kadarını bilemeyiz, çünkü kendisinin vücut bulduğunu ilan eden yıldızın parlamasını buyuran da kendisiydi ve Kelâm gökten yeryüzüne indiğinde, semada da bir belirti olması uygundu; öyle ki bütün yaratılışın Kralı yeryüzüne indiğinde, tüm dünya bunu görsel anlamda bilebilsin. Aslında O Yahuda’da doğduysa da, Pers ülkesinden insanlar ona secde etmeye geldiler. Henüz bedensel olarak ortaya çıkmadan önce bile cinler ve putperestler üzerinde zafer kazanan O’dur – yani atalarının geleneklerini ve putlara edilen sahte ibadeti benimsemiş olan insanlar, şimdi Mesih’e umut bağladılar ve O’na sadık oldular. Bunlar gözlerimizin önünde burada, Mısır’da gerçekleşmeye devam ediyor ve böylelikle başka bir peygamberlik de yerine gelmiş oluyor. Çünkü Mısırlılar hiçbir zaman kendi sahte ibadetlerini bırakıp, bir manada bulutlarla gelmiş olan ve böylece putları hiçe indirgeyen ve de insanları Baba vasıtasıyla kendisine kazandıran her şeyin Rabbine ibadet etmemişlerdi. Güneşin ve ayın şahitliğinde çarmıha gerilmiş olan O’dur; ölümüyle kurtuluş tüm insanlara gelmiş ve böylece tüm yaratılış kurtarılmıştır. O, her şeyin Yaşamıdır ve kendi bedenini tıpkı bir koyun gibi, kurtuluşumuz uğruna ölüme teslim etmiştir.

(38) Buna rağmen Yahudiler imansızlık etmektedirler. Bu deliller onları tatmin etmiyorsa, o halde kendi [inandıkları] Kutsal Yazılar’daki diğer delillerle ikna olsunlar. Mesela, peygamberler bu sözleri kimin hakkında söylemiş olabilirler, “Beni sormayanlara göründüm, aramayanlar beni buldu. Adımla anılmayan bir ulusa, ‘buradayım, buradayım’ dedim. Kötü yolda yürüyen, kendi tasarılarının ardınca giden asi bir halka bütün gün ellerimi uzatıp durdum.”14 Bir Yahudi, ‘görünen bu adam kim?’ diye sorabilir. Eğer peygamber kendisi hakkında konuşuyorsa, öncelikle onun nasıl gizlendiğini ve sonrasında ortaya çıktığını söylemek zorundadırlar. Ayrıca bu adam nasıl bir peygamber ki, yalnızca ortaya çıkmadan önce gizlenmekle kalmıyor, ancak sonrasında ellerini uzatıyor? Tüm bunlar, o doğru adamların hiçbirinin başına gelmedi: Yazılanları tecrübe eden Kişi, tabiatında bedensiz olan, ancak bizim uğrumuza vücutta görünen ve yerimize acı çeken Tanrı’nın Kelâmıdır. Eğer bu onlar için yeterli değilse bile, onları susturabilecek başka bir delil daha vardır. Kutsal Yazılar’da şöyle yazılmıştır: “Gevşek elleri güçlendirin, pekiştirin çözülen dizleri. Yüreği kaygılı olanlara, ‘güçlü olun, korkmayın’ deyin, işte Tanrınız geliyor! Öç almaya, karşılık vermeye geliyor. Sizi O kurtaracak. O zaman körlerin gözleri, sağırların kulakları açılacak; topallar geyik gibi sıçrayacak, sevinçle haykıracak dilsizlerin dili.”15 Buna ne diyebilir ve hatta ayeti nasıl okumaya cesaret edebilirler? Çünkü peygamberlik Tanrı’nın yalnızca burada yaşayacağını değil, ancak aynı zamanda gelişinin belirtilerini göstereceğini bildiriyor. Tanrı geldiği zaman, kötürümler yürüyecek, sağırlar duyacak ve dilsinler konuşacak. Yahudiler bu belirtilerin İsrail’de ne zaman gerçekleştiğini söyleyebilirler mi? Ve yahut buna benzer bir şey Yahudi dünyasında hiç yaşanmış mıdır? Cüzamlı Naaman temizlendi, doğru; ancak hiç sağır birileri işitmeye, kötürümler de yürümeye başlamadı. İlyas ve Elişa ölü bir adamı dirilttiler; fakat hiç kör bir adam yeniden göremedi. Ölüyü diriltmek gerçekten de çok büyük bir şey, lakin Kurtarıcının yaptıkları gibi değildir. Kutsal Yazılar cüzamlı adam ve dulun ölü oğlu hakkında bir şeyler içeriyorsa, şüphesiz eğer kötürüm bir adam yürüseydi ve kör bir adamın gözleri açılsaydı, bunlardan da bahsederdi. [Kutsal Yazılar’ın] bu konudaki sessizliği, böyle mucizelerin daha önce olmadığının delilidir. Tüm bunlar, Tanrı’nın Kelâmı yeryüzüne inmeden önce ne zaman oldu? Kötürümlerin yürümesi, dilsizlerin konuşması ve körlerin gözlerinin açılması O geldiği zaman olmadı mı? Yahudilerin kendileri de bunu gördüklerinde, onlar da bu tarz mucizelerin daha önce görülmediğini tasdik ettiler. “Dünya var olalı, bir kimsenin doğuştan kör olan birinin gözlerini açtığı duyulmamıştır. Bu adam Tanrı’dan olmasaydı, hiçbir şey yapamazdı.”16

(39) Lakin elbette, onlar bariz delillerle başa çıkamıyorlar. Ancak belki de yazılmış olanları inkâr etmeden, vaat edilen şeylerin hala gerçekleşmesini beklediklerini ve Tanrı’nın Kelâmının henüz gelmediğini söyleyebilirler; çünkü tüm delillere rağmen hala yüzsüzlükle aynı şeyleri her daim tekrarlayıp duruyorlar. Fakat bu iddiaları diğer tüm iddialarından daha sağlam çürütülecektir ve bu çürütme işi bizim tarafımızdan değil, ancak bilge Daniel tarafından yapılacaktır. Çünkü Kurtarıcının ve Tanrı’nın aramızda mesken salacağını belirtmektedir: “Başkaldırıyı ortadan kaldırmak, günaha son vermek, suçu bağışlatmak, sonsuza dek kalıcı doğruluğu sağlamak, görüm ve peygamberliği mühürlemek, En Kutsal’ı mesh etmek için senin halkına ve kutsal kentine yetmiş hafta kadar zaman saptanmıştır”17 diyor ve “Şunu bil ve anla: Yeruşalim’i yeniden kurmak için buyruğun verilmesinden, mesh edilmiş olan önderin gelişine dek…”18 diye devam etmektedir. Diğer peygamberliklere ilişkin bazı bahaneler uydurarak, asıl anlamdan saptırabilirler, ancak bu [ayetler] karşısında ne yapabilirler ki? Tüm bunlarla nasıl yüzleşebilirler? [Bu ayetler] yalnızca mesh edilmiş olanı, yani Mesih’i açıkça belirtmekle kalmıyor ama gelecek olanın yalnızca bir insan değil, ancak en Kutsal olduğunu beyan ediyor! O’nun gelişine dek Yeruşalim’in ayakta kalacağını ve O’nun gelişinden sonra, peygamberin de görümün de İsrail’de sona ereceğini söylüyor! Davut da, Süleyman da, Hizkiya da çok önce mesh edilmişlerdi; onlardan sonra Yeruşalim olduğu gibi kaldı ve peygamberler peygamberlik etmeye devam ettiler; Gad, Asaf ve Natan ve daha sonra Yeşaya, Hoşea ve Amos ve diğerleri de [geldi.] Dahası, mesh edilmiş olan adamlar şüphesiz kutsal kişilerdi, ancak hiçbiri En Kutsal olarak adlandırılmadı. Yahudiler sürgüne gönderildikleri zaman, Yeruşalim’in ellerinden alındığını ve bu nedenle artık var olmadığını söyleyebilirler; ancak o dönemde peygamberler hala vardı. Aslında sürgünün başlangıcında Daniel ve Yeremya oradaydı ve [onlarla birlikte] Hezekiel, Hagay ve Zekeriya da peygamberlik ettiler.

(40) Yahudiler bu uydurmayı hoş görüyor ve şimdiki zamanı geleceğe çeviriyorlar. İsrail’de peygamberler ve görümler ne zaman sona erdi? Kutsalların Kutsalı Mesih geldikten sonra değil mi? Kelâmın gelmekte olduğunun belirtisi ve dikkate değer delili, Yeruşalim’in işgal edilmesiydi. Bunun yanı sıra [Yahudilerin] arasından ne bir peygamber çıktı ne de bir görüm göründü. Böyle olması gayet olağandı, çünkü O geldikten sonra O’na işaret eden belirtilere ne gerek vardı? Ve Hakikat geldiğine göre, artık gölgeye ne gerek vardı? O, yani Özde Doğru ve herkesin günahları uğruna kefaret olacak olan gelinceye dek, onlar her daim O’nun ile ilgili peygamberlikte bulundular. Hakikat kendisini göstermeden önce insanlar O’nun hakkında önceden düşünsünler diye, Yeruşalim o ana dek ayakta kaldı. Elbette, En Kutsal Olan geldiğine göre, görümler ve peygamberlikle mühürlendi. Böylece Yeruşalim krallığı da sona erdi, çünkü aralarında kral olacak olanlar En Kutsal Olan gelinceye dek mesh edilmeliydi. Musa da, Yahudi krallığının O gelinceye dek ayakta kalacağını şu sözlerle ifade etmiştir: “Şilo gelene kadar krallık asası Yahuda’dan, hükümdarlık değneği ayaklarının arasından ayrılmayacak; ve halkların itaati ona olacak.”19 Bu nedenledir ki Kurtarıcı şu beyanda bulunuyor: “Yahya’ya dek bütün peygamberlerle Kutsal Yasa, olacakları önceden bildirdiler.”20 Yani eğer Yahudiler arasında hala peygamberler veya görümler etkinse, Mesih’in geldiğini inkâr etmekte haklıdırlar; fakat artık kral veya görüm yok ise, o halde tüm peygamberlikler mühürlenmiş, kent ve tapınak ellerinden alınmış olduğuna göre, tüm bunları gerçekleştiren Mesih’i inkâr etmede nasıl bu kadar dinsiz ve delillere karşı kör olabiliyorlar? İmansızların putlardan vazgeçtiklerini ve umutlarını Mesih vasıtasıyla İsrail’in Tanrısına bağladıklarını görüyorlar; [bunları görmelerine rağmen] İşay’ın kökünden gelen ve o andan itibaren egemenlik süren Mesih’i niçin inkâr ediyorlar? Elbette, eğer imansızlar başka bir ilaha ibadet etseler ve İbrahim’in, İshak’ın ve Musa’nın Tanrısı olduğunu beyan etmeseler, o zaman Tanrı’nın gelmediğini savunmakla iyi olanı yapmış olurlardı. Lakin eğer putperestler Musa’ya yasayı ve İbrahim’e de vaatleri veren Tanrı’yı –Yahudilerin, Kelâmına karşı geldikleri Tanrı’yı–onurlandırıyorlarsa, o halde niçin Kutsal Yazılarda hakkında bahsedilen ve insan bedeninde dünyamıza gelmiş olan Rabbi tanımıyor veya kasten reddediyorlar? Kutsal Yazılar bunu defalarca beyan ediyor: “RAB Tanrı’dır, aydınlattı bizi”21 ve “Sözünü gönderip iyileştirdi onları.”22 Bir kez daha [şöyle diyor;] “Herhangi bir elçi veya melek değil, ancak Rabbin kendisi kurtardı.”23 Yahudiler güneş vasıtasıyla aydınlatılan dünyayı görüp, güneşin aydınlattığını inkâr eden çılgınlar gibidirler! Bu durumda onların beklediği Kişi daha ne yapacak? İmansızları mı çağıracak? Fakat onlar zaten çağırıldı. Peygamberliklere ve görümlere son mu verecek? Bu da zaten oldu. Putperestlerin tanrısızlıklarını mı açığa çıkaracak? Onlar zaten açığa çıkarılıp yargılandı. Yoksa ölümü mü ortadan kaldıracak? Ölüm de zaten yok edildi. Olması gereken, lakin Mesih’in henüz yapmadığı ne kaldı? Yahudilerin temiz bir yürekle imansızlık etmelerine neden olacak tamamlanmayan daha ne var? Bariz hakikat şu ki, daha öncede de söylediğim gibi artık ne kral, ne peygamber, ne Yeruşalim, ne kurban, ne de görüm var; yine de, yeryüzünün tümü Tanrı bilgisiyle dolmuştur ve Uluslar ateizmden vazgeçerek, Kelâm olan Rabbimiz İsa Mesih vasıtasıyla İbrahim’in Tanrısına sığınmaktadırlar.

Şüphesiz, en utanmaz insan bile Mesih’in geldiğini, dünyanın her bir yerindeki insanları aydınlattığını ve onlara Babası hakkında doğru ve ilahi öğretiyi verdiğini anlamaktadır. Böylece Yahudilerin savları bu ilahi öğreti ve diğer düşüncelerle çürütülmüştür.

3

Çölde Sayım 24:5–7; “Onun tohumundan” diye başlayan cümle, Eski Antlaşma’nın Septuaginta tercümesinden alınmıştır. (Ç.N.)

4

Yeşaya 8:4; Eski Antlaşma’nın Septuaginta tercümesinden alınmıştır. (Ç.N.)

9

Yeşaya 53:8–10; Athanasius, Yeşaya 53:8–10 ayetini özetleyerek kullanmıştır. (Ç.N.)

10

Yasa’nın Tekrarı 28:66; Athanasius, Yasa’nın Tekrarı 28:66 ayetini özetleyerek kullanmıştır. (Ç.N.)

19

Yaratılış 49:10; Athanasius’un kullandığı tercümeye uygun şekilde, alternatif bir çeviri kullanılmıştır. (Ç.N.)

23

Yeşaya 63:9; Athanasius, Yeşaya 63:9 ayetini özetleyerek kullanmıştır. (Ç.N.)