Diriliş

(26) O halde, O’nun çarmıhta bizim uğrumuza ölmesi tamamen uygundu ve bu işin ne denli mantıklı olduğunu ve dünyanın kurtuluşunun başka hiçbir yolla mümkün olmayacağını da görebiliyoruz. Çarmıhta bile kendisini gözlerden saklamadı; aksine, tüm yaratılışın Yaradan’ın huzuruna şahitlik etmesini temin etti. Dolayısıyla, O’nun hakikaten ölü olduğu görüldüğü zaman, tapınak olan bedeninin uzun süre asılı kalmasına izin vermedi; ancak zaferinin güvencesi ve nişanı olarak, mutlak ve bozulmaz bir biçimde üçüncü gün ölümden dirildi.

Bedenini diriltmeye ve ölümden hemen sonra dirilmeye kesinlikle gücü yeterdi. Lakin tamamen bilge olan Kurtarıcı böyle bir şey yapmadı ki, bazı kimseler O’nun hakikaten veya tamamen öldüğünü inkâr edemesinler. Ayrıca, burada O’nun ölümü ve dirilişi arasındaki süre iki günden az olsaydı, bozulmamışlığının ihtişamı görünmeyebilirdi. Tam bir gün boyunca bekledi ve hakikaten ölmüş olduğunu gösterdi ve üçüncü gün tamamen bozulmamış biçimde dirildi. Aradan geçen süre, insanların bu ölümü unutabilecekleri ve aynı bedenin dirildiğine ilişkin şüpheye düşecekleri kadar uzun değildi. Hayır, olanlar insanların kulaklarında henüz çınlarken ve gözlerinin önündeki tasvirleri hala mevcutken, halk hala telaşlıyken ve O’nu öldürenler hala olay yerindeyken ve tüm olanlara şahitlik ediyorken, Tanrı’nın Oğlu üç gün sonra ölümsüz ve bozulmamış bedeninde bir kez daha ortaya çıktı. Kelâmın içinde yaşadığı bedenin ölmesinin bir tabii zayıflık olmadığı herkesçe biliniyordu; [ölmesinin] nedeni, Kurtarıcının ölümün gücünü alt etmesiydi.

(27) Bu ölümün ortadan kalkmasının ve çarmıh vasıtasıyla kazanılan zaferin çok güçlü ispatı şu hakikatle ortaya çıkmıştır: Mesih’in tüm öğrencileri ölümü hakir gördüler; ölüme karşı savaştılar ve bunu korkuyla yapmak yerine, çarmıh işareti ve Mesih’e olan imanlarıyla onu ayakları altında çiğnediler. Kurtarıcının ilahi vücut bulmasından önce, en kutsal insanlar bile ölümden korkar ve ölmüş olanlar için mahvolmuşçasına matem tutarlardı. Fakat şimdi Kurtarıcının bedeni dirildi; ölüm artık ürkütücü gelmemekte, Mesih’e iman eden herkes ölümü ayakları altında çiğnemekte ve Mesih’e imanlarını inkâr edeceklerine ölmeyi tercih etmektedirler; zira ölecekleri zaman mahvolmayacaklarını, lakin hakikaten diriliş vasıtasıyla bozulmadan yaşayacaklarını biliyorlar. Ancak ölümle övünen o eski iblis, şimdi ölümün acıları kırıldığı için kendisi hakikaten ölü olarak kalacaktır. Bunun da ispatı vardır. Çünkü Mesih’e iman etmeden yaşayan insanlar, ölümün korkunç olduğunu düşünerek ondan korkarlardı; ancak iman dönüşümü yaşadıkları anda, ölüme doğru cesaretle yürüyor ve böylece Kurtarıcının dirilişine [bizzat] kendileri şahit oluyorlardı. Hatta sadece erkekler de değil, kadınlar ve çocuklar da ölümün gelişini hızlandırmaya ve kendilerini bedensel olarak terbiye etmeye çalışıyorlardı. Ölüm öyle güçsüz bir hale geldi ki, kadınlar bile artık ölümün tüm gücünü kaybettiğini bilerek onunla alay ettiler. Ölüm, meşru bir hükümdar tarafından tamamen yenilgiye uğratılan bir zalim gibi oldu; elleri ve ayakları bağlanmış şekilde yol kenarında yatıyor, yoldan geçenler de ona bakarak vurup onu aşağılıyorlar ve hükümdar onu alt ettiği için artık onun zulmünden ve hiddetinden korkmuyorlar. Ölüm mağlup oldu ve Kurtarıcının çarmıhta yaptığıyla mühürlendi. Ölümün elleri ve ayakları bağlandı; Mesih’te olan herkes onu ayakları altında çiğneyerek, “Ey ölüm, zaferin nerede? Ey ölüm, dikenin nerede?”1 diye alay etmektedir.

(28) Sizce ölümün mağlubiyetine ilişkin bu delil yeterince güçlü değil midir? Yahut Mesih’te olan genç erkeklerin ve kızların, bu hayatın ötesini düşünüp kendilerini ölmeye hazırlamaları küçük bir delil midir? Tabiat bakımından herkes ölümden ve bedensel yok olmadan korkmaktadır; en çok hayrete düşüren şey de, imanla çarmıha sarılmış olan kişinin tabii korkuyu hakir görmesi ve çarmıh sayesinde artık ölümle yüzleşmekten korkakça kaçmamasıdır. Ateş, tabiatı gereği yakar. Diyelim ki, Kızılderili yanmaztaşından oluşan ve yanacağından korkmadığınız bir maddeye sahipsiniz ve onu ateşe tutmakla ateşin zayıflığını ispat etmiş oluyorsunuz. Bunun hakiki olduğundan şüphe duyan biri varsa, ihtiyacı olan tek şey kendisini o maddeye bürüyüp ateşe dokunmak olacaktır. Yahut daha önceki örneğimize dönecek olursak, eğer birisi [eli kolu] bağlanmış ve çaresiz, ancak bir zamanlar insanların kalplerine korku salan bir zalim görmek isterse, o zalimin mağlup edildiği bölgeye gitmesi yeterli olacaktır. Eğer birisi tüm bu delillere, Mesih’teki onca şehide ve O’nun hakiki kullarının günlük ölüm dikenine rağmen ölümün mağlup edildiğinden şüphe duyarsa, bu denli büyük bir hadiseye hayret edebilir; ancak imansızlık ve onca bariz delile ilişkin inatçılık etmemelidir. Hayır, o yanmaztaşı ve zalime galip gelmiş bir hükümdarı kanıtlamak isteyen birisi gibi olmalıdır. Mesih’e imanı benimsemeli, ölümün mağlubiyetine inanmalı ve O’nun öğretisine gelmelidir. Tam da o zaman ölümün zayıflığını ve nasıl tamamen mağlup edildiğini görecektir. Hakikaten, bir zamanlar imansız ve alaycı olan, ancak imanlı olduktan sonra Mesih’in uğruna ölüme kafa tutup şehit olan birçok insan vardır.

(29) O halde eğer ölümün ayaklar altında çiğnenmesi, çarmıh işareti ve Mesih’e olan imanla gerçekleşiyorsa, demek ki ölüm üzerinde zafer kazanan ve onun gücünü kıran Kişi Mesih’ten başkası değildir. Ölüm bir zamanlar güçlü ve korkunçtu; şimdi ise Kurtarıcının gelmesi, bedeninin ölümü ve dirilişiyle ezildi ve ölümün bozguna uğratılması ve de tamamen yok edilmesi, çok bariz şekilde çarmıhta asılmış olan Mesih sayesinde oldu. Geceden sonra güneş doğduğunda ve tüm dünyaya ışık saçtığında, karanlığı kovan ve her yere ışık saçanın güneş olduğundan şüphe duyulmaz. Aynı biçimde ölümün ezilmesi ve çiğnenmesi, Kurtarıcının bedende görülmesi ve çarmıhtaki ölümü sayesinde mümkün oldu; şöyle ki, ölümü hiç eden ve kendi öğrencilerinde günlük zaferler kazandıran da O’dur. Tabiat bakımından zayıf olan insanların bu hayatta kalmak yerine, ölüme kafa tuttuklarını, bedenlerinin bozulmasından korkmadıklarını, ölüler diyarına inmekte korkusuz olduklarını ve bunu teşvik edici bir ruhla yaptıklarını ve işkencelerden kaçmak yerine Mesih uğruna ölümün çabucak gelmesini istediklerini gördüğünüzde aksini nasıl düşünebilirsiniz? Kendi gözlerinizle erkeklerin, kadınların ve hatta çocukların Mesih’in dini uğruna ölümü davet ettiklerini gördüğünüzde, Mesih’e şahitlik eden tüm bu insanların her birine –[yani] iman eden ve çarmıha tutunan kimselere– bizzat O’nun tarafından zafer bahşedildiğini anlayamayacak kadar zihninizde nasıl bu denli kuşkucu ve inatçı olabilirsiniz? Özellikle onun nasıl vahşi olduğunu bilen bir kimsenin, [başı] ayakkabıyla ezilmiş bir yılan gördüğünde, ölü olduğundan şüphe duymayacağı gibi; çocukların bir aslanla alay ettiklerini gördüğünde de, o aslanın ya ölü olduğundan ya da tamamen güçsüz kaldığından kuşku duymayacaktır. Bu şeyler gözlerimizle görülebilir ve bu ölümün mağlubiyeti için de geçerlidir. O halde, Mesih’e iman eden kişilerin ölümle alay ettiklerine veya hor gördüklerine şahit olduğunuz zaman, ölümün Mesih tarafından yok edildiğini ve neticesinde gelen bozulmuşluğun tamamen bittiğini gördüğünüzde şüpheye düşmeyin.

(30) Söylediğimiz şey, Rabbin ölümü yok ederek elde ettiği zafer ve çarmıh gerçeğine ilişkin küçük bir delil değildir. Lakin herkesin Kurtarıcısı ve Hakiki Yaşam olan Mesih’in yaptıklarından kaynaklanan bedenin ölümsüzlüğe dirilişi, zihinsel gözü açık olanlar için sözlerden çok eylemlerle ispat edildi. Çünkü eğer gösterdiğimiz üzere ölüm yok edilmişse ve herkes Mesih’ten dolayı onu eziyorsa, ölümün başını ilk ezen ve kendi bedeniyle onu yok eden [Mesih] daha fazlasını yapmıştır! Ölüm O’nun tarafından yok edilmiş olduğuna göre, yok edilen ölüme ilişkin delil olarak O’nun bedeninden başka ne gösterilebilir? Ölümün yok edilmesinin sergilenmesini sağlayan şey Rabbin bedeni değil de nedir? Ancak eğer birisi tüm bunları yetersiz buluyorsa, günümüzdeki gerçeklerden kanıt bulmaya çalışıp dursun. Ölü insanlar etkili bir eylemde bulunamazlar; diğer insanlar üzerindeki etki güçleri yalnızca mezara kadardır. Başka insanları etkileyen işler ve eylemler, yalnızca dirilere aittir. Peki, şimdi o halde bu meselenin delillerini inceleyelim. Kurtarıcı, insanlar arasında etkin bir biçimde çalışmaktadır, her gün dünyanın dört bir yanındaki –Grekçe konuşan dünyanın sınırları dâhilinde ve haricinde– sayısız insanı, imanı ve öğretisini kabul etmeye ikna etmektedir. Bunu bilmesine rağmen herhangi bir [insan] O’nun dirildiğine ve yaşadığına veya bizzat O’nun Yaşamın kendisi olduğuna ilişkin şüphe eder mi? Ölü bir insan, diğer insanların vicdanlarına dokunarak, atalarının tüm geleneklerini bırakıp, Mesih’in öğretisine boyun eğmelerini sağlayabilir mi? Eğer O, artık yeryüzünde etkin değilse –ki eğer ölüyse etkin değildir– diri olanlara kendi işlerini bıraktırarak –yani zinacıya zinayı, katile cinayeti, adaletsize tamahkârlığı bıraktırarak– dinsiz ve tanrısızı nasıl birer dindara dönüştürebilir? Eğer dirilmemişse ve hala ölüyse, imansızların diri olduklarını düşündüğü sahte ilahları ve ibadet ettikleri kötü ruhları nasıl bozguna uğratıp kırıp geçirebilir? Mesih’in ikrar edildiği yerde putperestlik yok olur ve kötü ruhların foyaları ortaya çıkar; hakikaten, hiçbir kötü ruh o isme karşı koyamaz ve o anda kaçar. Tüm bunlar ölü birinin değil, ancak Diri Olanın işidir. O’nun ismini duyunca kaçan kötü ruhların ve mahvolan putların diri olduklarını, lakin onları kovan ve yok eden ve onların bile Tanrı’nın Oğlu olarak kabul ettikleri Kişinin ölü olduğunu söylemek saçma olurdu.

(31) Kısacası, dirilişe inanmayanların ilahları ve kötü ruhları ölü Mesih’i kovamıyorlarsa, bu hususta destekleyici hiçbir delilleri yoktur. Aksine, onların ölü olduğunu ilan eden de O’dur. Ölü bir kişinin hiçbir şey yapamayacağını kabul ettik. Ancak Kurtarıcı güçlü bir biçimde her gün çalışıyor, insanları dine çekiyor, onları erdemiyle ikna ediyor, ölümsüzlüğü öğretiyor, göksel şeyler için onların isteklerini körüklüyor, Baba’nın bilgisini açıklıyor, ölüm karşısında güç veriyor, kendisini herkese gösteriyor ve putların dinsizliğini parçalıyor. İmansızların ilahları ve kötü ruhları bunların hiç birini yapamaz ve Mesih’in huzurunda ölü iken, tüm şatafatları verimsiz ve geçersizdir. Çarmıh işaretiyle ise gözler yeryüzünden göklere yükseldiği zaman tüm büyüler önlenir ve yok olur, tüm putlar terk edilir ve uzaklaştırılır ve tüm anlamsız hazlar varlığını durdurur. O halde, ölü olan kim? Tüm bunları etkileyen Mesih’e ölü mü diyelim? Ancak ölülerin bir şeyleri etkileme gücü yoktur. Yoksa kötü ruhlar ve putlar gibi hiçbir şeyi etkileyemeyen ve hayattan yoksun ve etkisiz olan ölüme mi ölü diyelim? “Diri ve etkili”2 olan Tanrı’nın Oğlu, her gün etkindir ve herkesin kurtuluşunu etkiler; ölüm ise tüm gücünden yoksun kaldı ve ölü olan aslında O değil, lakin putlar ve kötü ruhlardır. Bu nedenle O’nun bedenin dirilmesine ilişkin burada şüpheye yer yoktur.

Hakikaten de Rabbin bu bedensel dirilişine inanmayan kimseler, Kelâmın gücüne ve Tanrı’nın bilgeliğine ilişkin bilgiden yoksundurlar. Eğer O bir beden alıp, daha önce de yerine getirdiğini söylediğimiz gibi kendi amacını yerine getirdiyse, Rab onunla ne yapacaktı veya Kelâmın büründüğü vücudun nihai sonu ne olacaktı? Herkes uğruna ölümlü olup, ölüme teslim edildi; hakikaten de Kurtarıcının kendisini hazırladığı amacı buydu. Fakat diğer bir yanda ise ölü kalması imkânsızdı, çünkü [bedeni] Yaşam tapınağıydı. Bu nedenle tıpkı bir ölümlü gibi öldü, ancak Yaşam olduğu için dirildi ve dirilişi belirtilerle ilan edildi.

(32) Görünmez Tanrı’nın tabiatına uygun olarak, O’nun yaptıklarının açığa çıkması uygun düşüyordu ve kendi gözleriyle görmediklerinden dolayı Rabbin dirilişinden şüphe duyanlar, tabiat kanunlarını tümden reddederler. Herhangi bir eylem olmadığında, temellerini imansızlığa dayandırırlar; fakat eylemler ortaya çıkıp kendilerini göstererek hakikati ispat ettiklerinde, bu denli bariz görünen dirilişi niçin kasten inkâr ederler? Maddi becerileri zayıf olsa da, şüphesiz gözleri Mesih’in gücüne ve Tanrılığına dair onlara inkâr edilemez deliller sunmaktadır. Kör bir adam güneşi göremez, ancak ısındığından dolayı güneşin dünyanın üzerinde olduğunu bilir; benzer bir biçimde Mesih’in Tanrılığını ve başkalarında sergilemiş olduğu gücü sayesinde kanıtladığı dirilişini inkâr edenler de öyledir. Eğer O ölü kalsaydı, bizler kötü ruhları kovamaz ve putları kıramazdık, çünkü kötü ruhlar ölü birine itaat etmezler. Lakin O’nun yalnızca isminin anılması bile onları kovuyorsa, kuşkusuz O ölü değildir; aksi halde ruhlar da O’nun ölü olduğunu bilip itaat etmezlerdi. Hakikat şu ki, fani insanın şüphe ile yanaştığı konuyu kötü ruhlar biliyorlar – O’nun Tanrı olduğunu biliyorlar ve bu nedenle O’ndan kaçıyor ve ayaklarına kapanarak O bedende iken yaptıkları gibi yalvarıyorlar: “Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı’nın Kutsalı’sın sen!”3 Ve “Ey İsa, yüce Tanrı’nın Oğlu, benden ne istiyorsun? Tanrı hakkı için sana yalvarırım, bana işkence etme!”4

Hem kötü ruhların itirafları hem de O’nun günlük hayatta yaptıkları, hiçbir şüpheye yer vermeyecek biçimde Kurtarıcının kendi bedenini ölümden dirilttiğini ve Tanrı’nın Oğlu olduğunu, Kelâmı, Hikmeti ve Gücü olan Baba ile aynı Tanrı özünden olduğunu apaçık sergilemektedir. O, bu son günlerde bizim uğrumuza bedenini [kurban] vererek kurtuluşu sağlayan ve dünyaya Baba’yı tanıtandır. O, ölümü yok eden ve bozulmamış diriliş vaadiyle hepimizi özgürlüğe kavuşturan lütfu verendir. İlk ürün olarak öncelikle kendi bedenini dirilten ve bunu ölüm ve bozulmuşluğun üzerinde aldığı zaferinin işareti olarak çarmıhta sergileyendir.

1
  1. Korintliler 15:55